İzmir'de falafel



İşim Konak'ta olduğundan ne zaman işten bunalsam öğle arası İzmir'in farklı sokaklarına atarım kendimi. Bir saatlik öğle arası tatili havamı değiştirmek için yeterli gelir. Arada bir gittiğim yer oteller sokağı da denen Kemeraltı'ının ana sokağı Anafartalar caddesinin devamı olan caddedir. Anafartalar caddesi valiliğin yanındaki Kemeraltı girişinden başlar ve ilginç bir şekilde Basmane garında biter. 

Geçenlerde yine sıkıldığım bir öğlen arası o tarafa yürüdüm. Bora Suriye'lilerin açtığı salaş bir falafelciden bahsediyordu. Kanada'da arada falafelcilere giderdik. İzmir'de böyle otantik yeri ziyaret etmek eski günleri hatırlamak istedim. Kendi ülkesinden ayrılıp yepyeni bir ülkede de hayatını kazanmanın en kestirme yolu kendi yemeklerini sunmaktır. Çünkü evde rutin olarak yaptığın şey para kazanacağın uğraş haline gelebilir.



Bu oteller sokağının havası bambaşka. İzmir'in ortasında Sanki Anadolu kasabasının sıcaklığı ve canlılığı var. Her gittiğinde farklı bir detay yakalıyorum.

Bu ara Suriye en gündemin en başındaki konu. Askeri müdahalenin yapılıp yapılmayacağı konuşuluyor. Yıllarca huzur içinde yaşamış bir ülkenin insanları kopan bir tespih taneleri gibi dağılıp sersefil yaşıyorlar. Bizde hemen her sene izlediğimiz trajediyi bu sene Suriye'den izliyoruz ve üzülsek de bizim başımıza gelmediği için seviniyoruz.

Konuyla çok ilgili olmasa da Suriye deyince aklıma nedense  rahmetli Steve Jobs geliyor. Teknoloji ikonu Jobs'un babasının Suriye'li olduğu ve silikon vadisinde Suriye restoranı işlettiğini hatırlıyorum. Biyografi  kitabında  Jobs'un ara sıra bu restorana gittiği ve hatta restoranın sahibi olan babasıyla bilmeden tokalaştığı anlatıldığı bölümü hiç unutmuyorum.



Bora'nın tarif ettiği falafelci caminin yanındaki parkın tam karşısında. Dükkanda özensizce yapıştırılmış tabelalar kırmızı zemin üzerine Arapça. Suriye'den sökülmüş getirilmiş izlenimi veriyor. Acıktığım İçin oyalanmadan içeriye giriyorum. Baba ve iki oğul olarak tahmim ettiğim 3 kişi var çalışan. Asılı bir menü var ama Arapça. Sadece TL rakamlarını anlıyorum. İçlerinden birisi önce menüyü sonra tabeladaki resmi gösteriyor. Anlaşılan daha Türkçe öğrenmemişler. Tam anlaşamaz da 6 liralık falafel ısmarlıyorum. Aslında biraz muhabbet etmek isterdim ama anlaşmak mümkün değil. Dükkanın önünde iki sandalye var. Belli belirsiz orasını gösteriyorlar.

Yemek sokak ortasında geliyor.

Bir süre sonra bir tepsi geliyor. Tahminimden daha büyük bir porsiyon. Falafel öğütülmüş nohut ve bakladan hazırlanan hamurun bizim lokma tarzında yağda kızartılmasından yapılmış bir Arap yemeği. "Lafa" denen pide içersine turşu, domates ile sarılarak yeniyor. Sos olarak tahine batırılıyor.

Falafel köfteye çok benzer ama içinde et yok. Bu yüzden vejetaryenler arasında çok popülerdir ve vejetaryen akımının bir parçası olarak etli sokak yiyeceklerine alternatif olarak kabul edilir. Zamanında o kadar popüler olmuş ki McDonald bazı ülkelerde McFalafel diye bir ürün çıkarmış.

6 TL yemek beni tıka basa doyurdu. Yandaki kahveye geçip üzerine taze sıkılmış elma ve portakal suyu içtim. Gerçek Portakal suyunun koladan daha ucuz olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Değerini bilmek lazım.

Senelerdir ayakta ve çalışmakta olan fırın, ayakkabı tamircisi, aktar gibi dükkanlara bakarak o eski yaşamları hayal edip işe geri dönüyorum.


Falafelci

Yemeğin üstüne taze sıkılmış portakal ve ve elma suyu


Eski sokaklar

Altınpark'a doğru rengarenk asmalı yol


Satılık bir bina ama hangi bina?


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Salda Gölü

Farklı bir rota: Kıyıkışlacık (İasos)

Akyaka-Ören