Üçağız-Kaleköy-Kekova
Üçağız

Kaleköy-Simena
Gömbe'de mis gibi yayla havasında huzur dolu bir kaç gün kaldıktan sonra daha güneye hareket ettik. Demre'nin doğusunu daha önce gördüğümüz için planımız Demre'den başlayıp kıyıdan batıya kadar gidip Akyaka'ya da gezimizi sonlandırmaktı. Gömbe'den Kaş'a uzanan yol muhteşem bir ormanın içersinden geçiyor. Ara ara ağaçların arasından bakarak aşağıda çok güzel kanyonların olduğunu görebiliyorduk. Geride Uçarsu için çıktığımız çıplak Akdağ tüm heybetiyle duruyor. Bol bol nar bahçelerinin olduğu köylerden geçtikten sonra Antalya-Fethiye yoluna çıktık. Doğu tarafında dönüp biraz ilerledikten sonra kahverengi Üçağız tabelasından Üçağız'a yönlendik.
Üçağız a giderken
Üçağız, Kaleköy ve Kekova'nın bulunduğu körfezi tepeden görünce arabayı güvenli bir yere park edip fotoğraf çektik. Akdeniz'de sahilde bir yere ulaşmadan önce genelde en son tepede durup tüm coğrafyayı tepeden izleme imkanı var. Biran önce varma telaşında olan biz Türklerin bu manzaraları kaçırdığına eminim. Durduğumuz yerden uzakta sol tarafta Kaleköy'ü, onun ilersinde ise boydan boya Kekova adasını görebiliyoruz.
Kaleköy yolunda likya mezarları
Üçağız köyüne girişte ilk olarak park yeri görevlileri ile karşılaşıyoruz. Nereye gideceğimizi sormadan eliyle park yerine sevk ediyorlar. Sonradan anladığımız kadarıyla park yeri bu köy için önemli bir gelir. Çoğu yerde olduğu gibi burada da yöneticilerin gelir kaydetmedeki yaratıcılıkları ancak park ve giriş ücreti alınmasıyla sınırlı maalesef. Kalacağımız pansiyonun önünde park yeri olduğunu bildiğimiz için köyün dar sokaklarından geçiyoruz ve tam deniz kenarında muhteşem manzaralı ı Kekova pansiyona ulaşıyoruz.
Keokova pansiyon'a

Kaldığımız Kekova Pansiyon
Öğleden sonra Kaleköy(Simena)'e

Zenginler nasıl helikopter pisti yaptı bilmiyorum ama kaleköy 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiş. Kale eski Likya şehrini korumak için daha sonra Roma'lılar tarafından yapılmış. Kalenin içersindeki taşa oyulmuş şekilde yapılmış küçük anfi-tiyatro bana oldukça ilginç geldi. Daha önce taşa oyulmuş anfi tiyatro gördüğümü hatırlamıyorum.
Kaleköy-Simena
Kaleköy'de bizi ilk iskeleye bıraktılar. Her restoranın önünde bir iskele var neredeyse. Yeni gelen bir tekne olduğunda cümbür cemaat iskeleye çıkıp yanaşmaları için ikna etmeye çalışıyorlar. Kaleköy'deki yerli halk turizm olayını az hizmet yüksek ücret olarak kavramış. Karadan arabalar gelemiyor diye herşeyi fahiş fiyattan satıyorlar. Lezzetsiz bir köfte yedikten sonra neredeyse Üçağız'ın simgesi haline gelen denizin içindeki Likya mezarının olduğu yerden denize girdik. Lahitin olduğu yer oldukça sığ, yüzmek için epeyce açılmak lazım. Önde lahit, arkada da kalenin görüntüsü oldukça güzeldi.
Suda yeterince oyalandıktan sonra dar sokaklardan çıkarak kaleye

Kaleköy-Simena
Kaleköy-Simena
Manzara en tepede Türk bayrağının olduğu yerde çok daha güzel. Burada doğuda likya mezarlarının olduğu nekropolisi kuzeyde Üçağız'ı, batıda da Kekova adasını çok güzel görülebiliyorsunuz.
Kayaya oyulmuş mini anfi-tiyatro
Kalede yeterince fotoğraf çektikten sonra doğu tarafta bulunan semer şeklindeki likya mezarlarına daha yakından bakmak istedim. Mezarların içleri çoktan hazine avcıları tarafından boşaltılmış. Mezarlar zamanın krallarını ölümsüz yapmak için yapılmış ama define avcılarının da en gözde hedefleri olmuşlar ne yazıkki.
Kaleköy-Simena
Pansiyonda tanıştığımız İngiliz çift Tim ve Bernidette bize Kaleköy'de İtalya'dakiden daha lezzetli ev yapımı dondurma yediklerini söyleyince bizde kaleye yakın biryerde ev yapımı dondurma yedik. Dondurma bize çok farklı gelmedi. Kale ile iskele arasındaki dar ve dik sokaklar da el işi satan tezgahlarla dolu.
Kaleköy-Üçağız arasındaki likya yolunu yürüdük.
Kaleköy Üçağız arasındaki yolu yürüyerek dönmeyi planladığımızdan kalenin arkasındaki patikadan Likya yoluna ulaştık. Aslında bu yolu bulmak çok basitmiş. Üçağız'dan başlayan yolun kenarından devam eden plastik bir boru var, takip ettiğinizde sizi Kaleköy'e ulaştırıyor. Yol düz sayılır ve herkes kolayca yürüyebilir. Üçağız'a vardığımızda gün batmak üzereydi. İyice acıktığımızdan doğruca pansiyona gittik.
Uzaktan kale.
Pansiyonun sahibi bize özel birşeyler pişirebileceğini söylemişti. Çoktandır canımız yoğurtlu kızartma çektiğinden köfte ve kızartma söyledik. Üst kattaki odamızın önünde yerken komşumuz İngilizlerle muhabbet ettik. İngiltere'de çevre koruma bilincinin giderek çok daha önemli hale geldiğini artık daha fazla insanın aldıkları ürünlerin menşei ve ne kadar karbon ayak izine sahip olduğuyla ilgilendiğini belirttiler. Avrupada en önemli konunun çevre ve küresel ısınma olduğundan bahsettiler. Bir ürünün üretilmesinden tüketiciye ulaşmasına kadar sebeb olduğu karbon salınımına kabon ayakizi (Carbon footprint) deniyor. Örneğin İzmir'de satılan Erikli suyu Yamanlar suyuyla aynı fiyata satılmasına rağmen Erikli marka su Bursa'dan kamyonlarla getirildiği için çevresel olarak daha fazla karbon ayak izine sahip. Bu yüzden yakın kaynaklardan sağlanan ürünleri seçmek çevresel bir sorumluluk göstergesidir. Bu bilincin Türkiye'de oluşmasının yıllar alacağını konuştuk konuyu bağlarken çünkü ülkemizde tüketiciler bir ürünü seçerken onlar için en önemli kriter ürünün fiyatıdır, hangisi ucuz ise onu almayı tercih ediyorlar.
Odamızın önünde sabah kahvaltısı .
Üçağız küçük bir köy olduğundan ertesi gün ayrılmaya karar verdik. Ayrılmadan önce tekneyle Kekova'ya gitmek istiyoruz. Bizi Kaleköy'e bırakan yaşlı adam gelip bizi götürebileceğini söylüyor. Pazarlık yaptık. İlk önce 50 TL dedi kabul etmedik. 2-3 saatlik bir gezi için çok geldi. Daha sonra fiyatı daha da indirdi. İngiliz arkadaşlarımız da bizimle gelmeye karar verince yola çıktık. Giderken bir çiftle daha anlaşmış. Ekmek parası edebiyatı yaptı biz de birşey demedik artık.
Kekova Batık şehri
Kekova adasına ulaştıktan sonra adaya paralel devam ettik. Kekova

Kekova adası Akdeniz'deki en büyük Türk adası. Adada herhangi bir yerleşime izin verilmiyor. Her sene Demre'den keçiler getirip adaya salarlarmış. Zengin makilik alana sahip adada keçiler adada 7 ay otluyormuş.
Kekova adasının kuzey-batısında bulunan tersane koyu

Tersane koyu.
Bu Kekova turu çok karlı bir iş sanırım. Kaş-Üçağız-Demre de bu Kekova turunu bıkkınlık verircesine soruyorlar. Hatta arabayla yolda giderken durdurup tur yapmak isteyip istemediğimizi bile sordular. Bu ucuz pazar çığırkanlığı tarzındaki davranışlar gerçektende bölgenin turizm duruşunu kötü yönde etkiliyor.
Tersane koyu, Kekova
Üçağızda tanıştığımız ingiliz arkadaşlarımız Tim&Bernidette le Kekova ya gittik.
İngiliz arkadaşlarımızla yeniden görüşmek dileğiyle vedalaştıktan sonra Üçağız'dan çıkarken bir görevli durduruyor ve park parası istiyor. Haydaaa, biz bir park yerine park etmedik, pansiyonun önüne park ettik diye söylüyoruz. Meğerse köye her gelenden park yeri parası alınıyormuş. Önümüzdeki İngilizlerlerden almışlar. Biz vermeyeceğimizi, gerekirse jandarmaya ya da polis çağırabileceklerini söyleyince, park görevlisi iyice çirkefleşmeye başlıyor. Sizin gibi gelecekler eksik olsun falan demeye başlıyor. Biz de dinlemeyip gaza basıp çıkıyoruz. Az İlerde İngilizlerde beklemişler bizi. Para verip vermediğimizi sordular. Vermedik diyince çok iyi yaptınız, bizde vermek istemedik ama zorladılar dedi. İste Üçağızdan böyle kötü bir şekilde ayrılmış olduk. 2 gün boyunca restoran, market ve pansiyonculara o kadar para kazandırdıktan sonra çıkarken bir de park parası alınması köy yönetiminin gelen insanları misafir değil yolunacak kaz olarak gördüğünü gösteriyor malesef.
Biraz kızgın bir şekilde Demre'ye doğru yol almaya başlıyoruz.
>Tüm Fotograflar

>Harita
Daha büyük bir haritada görüntüleyin.
Haritada numaralarla belirtilmiş yerler metin içersinde verilmiştir.

Piri Reis'in yaptığı Harita
Bu yazı ile ilgili görüş ve katkılarınızı yorum kısmına yazarsanız sevinirim.
Marmaris'te bir yıl kaldım. Aklımda kalan en net şey belki de heryerde yazan "No Hassle" idi. Neden bu kadar ısrar ettiklerini, neden bu kadar yoğun olduğunu yazınızdan anladım. Umarım birgün orası da anlar; No Hassle...
YanıtlaSilBu arada elinize, ağzınıza sağlık... Yine çok dolu, doğru bir yazı olmuş. Teşekkürler...